11 Ağustos 2012 Cumartesi


Gülümsedi ve gitti...

Bazen, o an için, ne paylaştığınızın, yada ne yaşadığınızın, ne düşündüğünüzün önemi yoktur. Sadece onu yaşamak istersiniz.  Onunla birşeyler paylaşırken sınırlarınız olmaz. Ne geniş, ne de dar bi pencereden baktığını anlayamazsınız. Ama bazen öyle bi kelime eder ki karşınızdaki, susmak en mantıklısı dersiniz. "Sana dokunmaya dahi kıyamıyorum"...

Sonra gün gelir ve öyle bi konuşma içinde bulursunuz ki kendinizi, siz dahi kendinize anlam vermezsiniz. Ben ne diyorum? Bu sözleri söyleyen ben miyim? Bu nasıl bi özgüven demekten kendinizi alamazsınız. Ve tam bitti demişken, hiç tahmin etmediğiniz bi anda bir özlem karmaşası sizi yeniden bi araya getirir. İşte tam orda film kopar. Bocalamaya başlarsınız, tek bi  "özledim" kelimesiyle. Neden? Neden bunca zaman sonra yeniden yaşamak isteği? Bu sorular sizi yeyip bitirirken, beyninizde binlerce ona dair kelimeler, savaş alanına çevirir  tüm benliğinizi.

Sussam olmaz konuşsam hiç olmaz derken yeni bi sözle tam alnınızdan vurur sizi. "Bu aslında kurtuluş bence" Anlayamazsınız, içinizdeki kokuşmuş içten içe kemiren sözler sessizliği bozarcasına, kim için, ne için bi kurtuluş, bu nasıl bi sözdür derken sindirmeye çalışırsınız. Ben hep derim ki masalların çoğu hep üç biri siliktir. Bizim masalımız da gerçek içinde ki hayallerden türeme bi masaldı belki de.

Şimdi "ben hep varım, burdayım, gitmiyorum" demek ya o masalın yeniden başlamasına, yada bir daha asla, adı dahi geçmeyecek bir sonsuzluğa karışmasına neden olucak...

... Üç noktası olmayanın masalıda olmuyormuş şair!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder