30 Haziran 2012 Cumartesi


Hala Anımsıyorum!


İçimin efkarını silyorum son defa, bu acıyı bana sunanlara ant olsun ki bir daha asla ağlamayacağım! Geç kalmışlığın vuruyor yelkovana, zaman dursa yada yer yerinden oynasa.
 
Beni benden ayıran bir garip acı, seni bana yaslayan bir garip yokluk! Yaslasam sinemi ellerine, sussam günlerce, gecelerce. Gökler yağmurla ağlar derler, bende bir taş misali sığınsam senin kovuğuna. Anlayacaksın aslında!
 
Sessizdir ve çığırtkandır ellerin tenime her dokunduğunda, kalbimdeki aşk sana boyun eğince, inat teslim, içim suskun, tenim yaralı!
Sevdayı içime damıtan aşkına ant olsun. Bir bebeğin masumiyeti ve sevgisiyle saracağım yaralarını. Çatlamış teninden, avuçiçlerinde ki çizgilerden, sen dağılmadan dizlerime, gözlerine sığınacağım.
 
Şimdi akıyorsun ya avuçlarımdan, o zaman bin ah ile bakacağım gözlerine. Harap zamanların hezeyanıdır benim feryadım. Ya gel sevdiğim, seni koynuma alayım, ya da usulca süzül ayın karanlık yüzüne, sensizliği öğreneyim.
 
Her 30 Haziran geldiğin de, bir bahar dersin, belki ben kokarım! 

25 Haziran 2012 Pazartesi


Sen Unutulacak Adam mısın?

Şehirler geçsen ayakların parçalanırcasına, kuzeyden doğuya, doğudan batıya alsan biletlerini. Binmeyeceğin otobüslere baksan, yürüsen kendi havlince, sonunda benim yollarıma düşsen, adım adım beni arşınlasan!

Bilir misin sevgili, "Ölüm gibidir sensizliğin sessizliği" Beni en çok sessizliğinle vurdun sen. Gece tenime en çok da ciğerlerime, nasıl da yanıyor insan ve nasıl da sönmüyor gecelerce.

Ağzımı araladağım her an tükürmek geliyor ayrılıkların yüzüne ve sonra canı cehenneme diyorum, sessizliğin kulaklarını tırmalayan o iğrenç sesine!
Sen! Sen unutulacak Adam mısın sevgili? Gözlerin her akla düştüğünde beni yakmak için çağırıyor. Ateş'e ateş katmak akıl işi mi?
Küllerimi savuruyorum avuçlarımdan, her savrulan külümde avuçiçlerim yanıyor. Öptüğün avuçlarımda ki yangınlar sönmesin istiyorum. Alsalar diyorum özgürlüğümü köleleğimin karşılığında! Yoksun ya, ordan oraya savrulsam, gözlerine vurulmuşluğum kadar vurulsam. Bir damla su versene ey sevgili, çatlamış topraklarıma!

Hayatın kayıp giderken stabilize yollarda, bensizliği inkar ettiğin her an yan sevgili. Bir masalın var mı Adam? Kadının adı var mı? Diline bıraktığım her dudak izim de lal oluşunla hatırlayacaksın beni. Şimdi piç zamanların yarım kalan dizesi gibi nefesim! Gitmeli miyim, kalmalı mıyım ey sevgili. Ya gel beni yine benden al. Ya da savrul ordan oraya...

Adını bilmediğim bir şehrin dili sararken benliğimi, sanırım aşık olmayı yeniden öğrenmeliyim...



21 Haziran 2012 Perşembe

Benim küçük sevgilim...

Adı özelse hep siz de saklıdır...

Bügün "aşk'ın" doğum günü! Gün geceye varmadan çalmışsa aşk çanlarınız, dur diyemezsiniz, teslim olursunuz. O güzel iğde kokusuyla, Haziran da gelmiştin bana.  Sen hangi yaşın damlasısın ey sevgili? Ellerin yanağım da, dudaklarım avuçlarında kalmışken, nasıl kapanır bu yara. Aynaya her baktığım da yüzüne aşina olmuşum, kendimi görmezden gelip, yalnız sana teslim olmuşum. "Aşk" adını unatacak kadar kaybetmektir kendini, bilirsin.  Bazen konuşsam olmuyor, sussam olmuyor dersin, ama içindeki hezeyan günden güne büyür, engel olamazsın. Benimde dökülüyor dilimden semaya kahrı aşkın ızdırabı!
Duvarların yıkılır da aşkımı alnına perde yaparsan bir gün, rüyana hilkat olur belki solunda ki kalp atışı!
Kanlı bir savaştan çıkıp yaralı bir şekilde evime dönmeye benziyor ya gülüşlerin, o an nasıl kan kaybediyorum bilemezsin. Benim yaralarım sana her baktığım da kanar bilirmisin sevgili?
Bilmezsin...
Avuçlarımda dünden kalma öpüşlerinin izleri ve kokusu... Nasıldır bilirmisin o kokuyu alıp da sana dokunamamak.
Geçtim "aşkın" yanından. Soğuktu ve kan vardı! Kimi beni suçladı kimi sana kör baktı. Ama yalnızca bu kentin caddeleri bize ağladı. Kala kala dilim de bir garip tadın kaldı!
Oysa ben ikimize yetecek kadar yokluk doğurmuştum, sessiz gecelerin koynunda! Benim saçlarımdan haziran akardı, senin göğsün hep muzaffer! (Yalnızlık)
Şimdi nerde, nasıl, kimlesin bilmiyorum elbet. Belki bana çok yakın belki zamanın bi iminde kaldın sende benim gibi.Belki de kilometrelerce uzağım da. Kokunu alabilsem, kokuma seni bulayabilsem seni bir daha bırakmazdım... Her acı aynı akıyormuş önce gözden ve sonra dilden...
Sonrası mı? Sonrası iyilik belki de güzellik...
Ne mutlu bana ki, senin gibi bir aşkı yaşamışım... Teşekkürler "aşk"...

11 Haziran 2012 Pazartesi


Aşk/ın Yalan Sözcüklere Bulandığı Anlar!

Bazı insanlar size özel olduğunuzu hissettirir, bazılarına da verdiğiniz değer karşısında haketmediğini gördüğünüzde kendinizden nefret edersiniz. Çoğu zaman bu kez yanılan ben olayım sözcüğü sizi yine haklı çıkarır. Ben özel biri değilim.Orta boylu ve orta kilo da ortalama bir zekam var ve ortalama bir eğitim aldım. Kısacası ben herkesim. Bende herkes gibi sıradanım, ve unutmayın sıradan her insan yalan söyler. Bunun boyutları var elbet, yalanın pembesi olur diye kendinizi kandırmayın. Her yalan mutlaka incitir! Ama bazı insanlar bunu oyun haline getirmiş ve en özel kelimeleri bile bi çırpıda söyleyebiliyorlar. Mesela "Seni seviyorum"...

Ahh! Çocuk oyuncağı haline getirilmiş hislerin aşkına. İnsanlar yalan söylemeyi oyun haline getirdikleri gibi aşkı da hafife alıp duyguların üzerinde bir o kadar karaktersizce oyunlar oynuyorlar.
Bana göre artık, yüzü yok bir aşkın! Sesi yok, günlerine ağlayan bir kadın yok!
Bir iç denizden başka bir iç denize kapaklanıyorsa içsizliğiniz, elinizde kırık dökük tümceleri yama yaparsınız aşikar!
Ve siz o kentin tüm orospularına merhametle bakar, en güzel aslında onlar ağlar dersiniz!
Sonu gelse dünyanın, illaki bağırırdı yeter artık,bir ses ne olur diye! Yada alışmalı mı ?Nefes/sizliğe. Kim bilir belkide sarabilirdi tüm tanrılar şefkatle vede merhametle!

Tanrı dedim de.Neden piç çocuklara tiksinerek bakıyor insan? Bak işte "o" gitti ve piçleştim hepsi bu! Bir "aşk" baba gibi kokmuyorsa ve baştan çıkarıp sevgiyle dokunmuyorsa, kulağına fısıldanan "aşk" kelimesi akordunu yitirir! Rutin bir sarsıntıyla her sevişmede biraz daha yitik vede bitik!
"Aşk" diyor bir adam ve yüzsüz bir kadın oluyor kahramanı, kal deseydi kadın kalır mıydı "o" adam? Hayır. Kalmazdı. Çünkü "o" konuşmayı bilmezdi!

Allahıma kitabıma yemin ederim ki özlememek için sadece sabır diliyorum artık, ve daha cümlem bitmeden bir gidişin, kayboluşun yaşandığı an/lar kalıyor gözlerimde!
Ağlamak nasıl bir şeydi anne?

8 Haziran 2012 Cuma



Rüya bu sanırım!

Hiç ummadığın bir anda çıka gelen misafir gibidir "aşk" geldiği gibi sessizce gider. Oysa ne iyi ettin hoşgeldin deriz önce, açarız sol yanımızı korkusuzca. Ama giderken cefa dan başka birşey bırakmaz.Sende öyle, es kazamıydı karşıma çıkışın, yoksa planlı bir oyunmuydu bilemiyorum.  Ama bazı gerçekler var ki kabullenemeyiz. Tabiri caizse konduramayız deriz. İstediğimiz tek şey huzurdur, biraz sevgi, biraz ilgi karışımı bi kokteylden ibarettir aslında.
Dün gece bi rüya gördüm kocaman bir ağaç evin içinde binbir değişik insan ve rengarenk giyimleriyle odalarda gezinen açılan her kapıların ardında şeffaf objeler falan filan.. İlginç, karmaşık bir o kadar da gerçekti sanki. Aslında hayatta bundan ibaret değilmidir? Hiç tanımadığınız birini düşünün mesela konuşmasıyla, hareketleriyle aniden o ortama renk katmaz mı? İyisiyle, kötüsüyle, neşelisiyle, sevimsiziyle binbir çeşit karakter bulunamaz mı?

Deliriyorum galiba!
Neden bu kadar sorgularım, neden hep nedenlerim çok fazla? O kadar çok sorularım varki beynimde cevapları olmayan, sorsam deli ilan edileceğim türden sorular.
Kararsızım, tepkisizim, suskunum...

Yazdıkca çoğalan bi ruha sahip olmalıyım. Yazdıkca kendimi bi puzzle gibi tamamlayan, birleşen parçalarım var. Her biri yerine oturmalı yoksa hep bi tarafım anlamsız manasız kalıveriyor...
Sen- ki; rahminden düştüğün hızla düştün gözümden! Şimdi herşey sıradan, sözlerin anlamsız, sevgin hiçten ibaret...
Ne kaldı ki geriye koca bir hiçten başka!